Güzel Bir Hafta Sonu Dileriz

Kısa Kısa'da yeni bir Hikaye

Yolunacak Kaz?..

Sağlıcakla Kalın

×

Loading...
LÜTFEN KULAK VERİN "COVİD" TEHLİKELİDİR

















SON YAZILAR :
Loading...


Dünya Kültürü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dünya Kültürü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Haziran 2022

Portekiz Coğrafi Keşifleri

Portekiz Coğrafi Keşifleri (1415-1542), 15. ve 16. yüzyılda Portekizliler tarafından dünya çapında özellikle denizde yapılan coğrafi keşifleri tanımlar. Bu dönemde Portekiz, Afrika Kıtasının etrafını Ümit Burnu yoluyla dolanıp Hindistan’a giden doğu yolunu keşfetmiş, bu sayede Güneydoğu Asya’nın neredeyse tamamıyla temas kurmuş, Afrika’nın bazı bölgelerini sömürgeleştirmiş, Brezilya’yı keşfetmiş ve Çin’e, Avrupa’dan giden ilk ticari ve diplomatik elçileri göndermiştir.                                                                                                                                                  Coğrafi keşiflerin nedenleri                                      Portekiz’in uzun sahil şeridi, çok sayıdaki liman kenti ve uzun nehirleri bu ülkeden çok sayıda denizcinin yetişmesine uygun bir ortam sağlamıştır. Avrupa’nın güneybatısında bulunan bu denizci millet Orta Çağ boyunca coğrafi keşiflerde öncü roller üstlenmiştir. Portekizli tacirler ülkelerinin konumu yüzünden ticari ağlarını kara yoluyla genişletemeyeceklerini anladıklardan dolayı denizciliğe büyük önem verecek ve bu şekilde İngiltere, Flandre, İtalya ve Hansa Birliği kentleriyle deniz ticaretine başlayacaklardır. Bağımsızlıklarını uzun süren kanlı savaşlardan sonra kazanan Portekizliler, egemenliklerini genişletecekleri sömürgeler aramış ve ilk girişimleri Afrika’da olmuştur. Kuzey Afrika’da Müslüman Berberilerin bulunması burada yapılan sömürge savaşının Hristiyanlık adına yapılan kutsal bir savaş kisvesi altında gerçekleştirilmesine imkân tanımıştır. Coğrafi keşiflerin zorunluluğun en önemli nedeni çok pahalı olan doğu ticaret yollarıydı. Bu ticaret yolları Akdeniz'de güçlü İtalyan cumhuriyetleri olan Venedik ve Cenova tarafından ele geçirilmişti. Kara yolu ise Osmanlı İmparatorluğu'nun güçlenmesiyle birlikte kapanmıştı. O dönemde en kâr getiren ticari ürünler olan baharat ve ipek ancak doğudan getirilebiliyordu ve baharatlar özellikle tıp alanında Avrupa’da çok aranan ham maddelerdi.
Portekiz ekonomisi, Müslüman devletlerle olan komşuluk durumundan oldukça faydalanmıştı. Gelişkin bir para ekonomisi kurulmuş, kırdaki ve şehirdeki işçiler ücretlerini mal karşılığı olarak değil para karşılığında alıyorlardı. Tarımda iş bölümü yaygınlaşmıştı; buğday Fas’dan ithal edilirken, önceden buğday ekilen tarlalara üzüm, zeytin veya şeker pancarı ekimi yapılıyordu. Portekiz, Müslüman ülkelerle yoğun ticari ilişkileri sayesinde farklı kültürlere ve bilimsel deneyimlere açık haldeydi. Bu sayede özellikle başkent Lizbon, kozmopolitan bir şehir görünümündeydi. Bu sayede dönemin en uzman matematikçileri, deniz bilimcileri ve mühendisleri Portekiz’de bulunmayı tercih ediyordu. Portekiz yönetimi de bu bilimsel gelişme ortamını destekleyerek araştırma merkezleri açmıştı. Portekizli ve yabancı uzmanlar matematik, haritacılık ve denizcilik alanında önemli gelişmelere Portekiz’de adım atacaklardır.

Portekiz denizbilimi

Sık çıkılan seyahatler ve keşif gezileri sayesinde Portekizli denizciler ve kaptanlar denizcilikte hızla ilerleyecek ve aralarından dönemin en iyi astronomlarını, matematikçilerini ve haritacılarını çıkaracaklardır. Dönemin en öne çıkan bilim adamları arasında Pedro Nunes ile João de Castro sayılabilir.

Gemiler

15. yüzyıla kadar Portekizliler, sadece iç denizlere göre tasarlanmış olan gemilerle kıyılardan ayrılmadan keşif yapabiliyordu. Barka adı verilen bu gemiler küçük ve dayanaksızdı, tek mendirekli ve sabit kare şeklindeki yelkeniyle manevra kabiliyeti oldukça sınırlı bir ulaşım aracıydı. Özellikle güçlü rüzgârların bulunduğu okyanus yolculukları için uygun değildi. Bu gemilerle ancak sınırlı keşifler yapılmış ve Madeira Adaları ile Azorlar keşfedilebilmişti. Ayrıca Afrika kıtasında günümüzde Moritanya olarak bilinen bölgeye kadar gidilebilmişti.

Portekiz’in coğrafi keşifleri yapmasını sağlayan en önemli gelişme karavela olarak bilinen geminin tasarlanıp üretilmesi oldu. Bu gemilerin tasarımları balıkçılar tarafından kullanılan kayıklardan alınmıştır; yön vermesi daha kolay olan bu gemiler 50 ile 160 ton ağırlığında ve 1 ile 3 direkliydi. Ayrıca her türlü rüzgârda ilerlemeyi sağlayan üçgen tip yelkene sahipti. Geminin mürettebat ve yük kapasitesinin sınırlı olması bir sorun yaratsa da başarısına gölge düşüren bir etken değildi.

Okyanus ötesi yolculukların başlamasıyla birlikte daha büyük gemiler de imal edilmeye başlandı. Önceleri ticaret gemileri olarak tasarlanan ve büyük gemi anlamındaki “nau” ismiyle anılan bu büyük gemiler kıyılardaki korsanlık yüzünden donanmada da kullanılmaya başlandı. Gemilere top kullanımı için küçük pencereler açıldı. Ayrıca zaman içinde geliştirilen bu model gemiler yıllar içinde 200 tonluk yük kapasitesini 500 tona çıkardı.

Kozmografi

13. yüzyılda yıldızlarla yön bulma bilinse de daha çok Güneş'in konumuna göre yön bulma kullanılıyordu. Yıldızlara göre yön bulmakta Portekizliler de tüm Avrupalılar gibi Araplardan öğrendikleri teknikleri kullanıyor, astrolob ile kuadrant sayesinde yön buluyorlardı. Ayrıca Güneş'in yüksekliği ile yıldızların konumu ölçmeye yarayan ve Jacob’un asası adını verdikleri ilkel bir sekstant kullanıyorlardı. Ayrıca Güney Yarıküre'de keşifler başladığında yıldızların konumu değiştiğinden dolayı buna göre yön bulmayı başaran ilk Portekizliler 1471 yılında João de Santarém ve Pedro Escobar oldu. Ancak elbette yön tayininde ve koordinatlarda sürekli olarak düzeltmelerin yapılması gerekiyordu.

Potekizli denizciler sonraları astronomiyle ilgili tablolar oluşturdular ve okyanus yolculuklarında kullanılmak üzere hassas ölçüm aletleri tasarlamışlardır. Denizcilikte çığır açan bu tablolar sayesinde Portekizli kaptanlar artık sadece enlem değil boylamlarını da doğru hesaplayabilmekteydiler. 1496 yılında astronom Abraham Zacuto tarafından kaleme alınan Almanach Perpetuum adlı tablo kitabı Vasco de Gama ile Pedro Alvares Cabral tarafından da kullanılacaktır.

Denizcilik teknikleri

Portekizliler, kıyılar boyunca yaptıkları keşiflerin yanı sıra okyanusa doğru da seferlere çıkarlar ve bu sayede meteorolojik ve denizin durumuyla ilgili önemli bilgiler toplarlar. Bu sefeler sırasında Madeira Adaları, Azorlar ve Sargasso Denizi'nin Portekizlilerce keşfedildiği bilinmektedir. Bu seferler sayesinde okyanusa dair önemli bilgiler ve deneyimler biriktirdiler, bunlar arasında;

Okyanus akımları ve akıntı şekilleri

Okyanustaki rüzgâr yönü ve rüzgâr hızı

Okyanusta saat yönünde dönen kuvvetli sarmal rüzgârlar  sayılabilir.

Haritacılık

Prens Henrique’in emrindeki haritacılardan önde gelenlerden bir tanesi de Katalan haritacı Abraham Cresques’in oğlu Jehuda Cresques idi. Ayrıca Portekizlilerin en eski deniz haritası 1485 yılında Pedro Reinel tarafından yapılan portolan haritasıdır. Haritada Batı Avrupa’nın bir kısmıyla Afrika kıtası gösterilmekte, Diogo Cão’nun keşiflerine yer verilmektedir. Reinel bunun yanı sıra 1504 yılındaki haritasında boylamları ilk kez göstermiş ve ilk kez bir rüzgâr gülünü resmetmiştir.

Kendisi gibi haritacı olan oğlu Jorge Reinel ve Lopo Homem ile beraber bir atlas hazırlamaya başlarlar ve 1519 yılında basılacak olan ve “Lopo Homem-Reinés Atlas” olarak bilinen eser oluşturulmuş olur. Bu haritacılar zamanlarının en iyi haritacıları olarak değerlendirilmekte olduğu için İspanya Kralı V. Carlos onların kendisi için çalışmasını istemekteydi. Haritacılarına sahip çıkan Portekiz kralı I. Manuel Lopo Homem için yazılı bir yetkilendirme çıkartarak tüm Portekiz gemilerindeki pusulaların onun tarafından onaylanacağını ve düzeltileceğini bildirerek onu onurlandırıyordu.

Portekiz haritacılığı ve denizciliğinde önemli bir aşama da Batlamyus’un öngördüğü dünya modelinin bir kenara bırakılarak kıtaların coğrafi keşiflere göre resmedilmesi olur. Bu konuda öne çıkan kişi ise Fernão Vaz Dourado (c.1520-c.1580) olur.

Gemici Henrique

Ülkesinde bulunan uygun ortamı coğrafi keşiflere doğru yönelten kişi tahta çıkan Prens Henrique oldu. Portekizli kaptanlarının emrine neredeyse sınırsız kaynaklar veren Prens, onların en son bilgiye ulaşmasını ve teknolojik yenilikleri kullanabilmesi için kurumsal altyapıyı da kurdu. Yapılan coğrafi keşiflere mistik bir hava vermek için efsanevi bir şekilde bilinmeyen bir diyarda hüküm süren Hristiyan İmparator Prester John’un ülkesini bulmak ve onunla ittifak yaparak Kutsal Topraklar'ı Türklerin hakimiyetinden kurtarma amacını da dillendirmiştir.

Hindistan’a ulaşmak için bir güzergâh arayışı o öldükten sonra ciddi bir arayış konusunu olmuştur. Berberilerle yeniden savaşacak ve Ceuta’yı başarıyla savunacaktır. Ancak Kral I. Duarte zamanındaki Tanca Seferi'nde Portekiz Ordusu mağlup olacak ve geri çekilmek zorunda kalacaktır. Henrique’in kaptanları Afrika ve Atlantik Okyanusu'nu keşfetmeye devam edecekler, 1433 yılında Afrika’nın keşfedilmesi için çok önemli bir adım olan Batı Sahara’daki Cabo Bojador (Arapçası: Abu Khatar, Korkunun Babası) Burnu aşılacaktır. Afrika’nın derinliklerine ilerlenerek 1434 yılında ilk Afrikalı köleler Portekiz’e getirilecek ve oldukça kârlı bir ticaret olan köle ticareti başlatılmış olacaktır. 1445 yılında Senegal ve Yeşil Burun Adaları keşfedilecek ve 1446 yılında Sierra Leone’ye kadar gidilecektir. Keşifler aynı zamanda batıya doğru da genişler, bu seyahatler sırasında Portekizli denizciler Sargasso Denizini ve muhtemelen de Nova Scotia kıyılarını görmüşlerdir.

Tordesillas Antlaşması

Azor Adaları'nın ve Madeira’nın kolonileştirilmesi sürerken, Gine’den gelen altın, Portekiz ekonomisinin canlanmasına yol açar.

Coğrafi keşiflerin ilk meyvelerine bakıldığında gelişen denizcilik bilim alanının ışığında yapılan keşiflerin ekonomik anlamda getirisinin yüksek olduğu anlaşılmıştır. Portekiz, Afrikalı lakabını alan kral V. Afonso döneminde (1443-1481) Gine Körfezini keşfetmiş ve Gabon açıklarındaki St Catharine Burnuna kadar ilerlemiştir. Fas’a düzenli seferler düzenlenmiş ve 1471 yılında Tanca ele geçirilmiştir. II. João döneminde (1481-1495) Gine’deki ticareti korumak amacıyla günümüzde Gana’daki Elmina kentinin olduğu yere São Jorge da Mina kalesi inşa edilmiştir. 1482 yılında Diogo Cão Kongo’yu keşfedecek ve 1486 yılında bugünkü Namibya’da bulunan Haç Burnu’na ulaşmıştır. 1488 yılında Bartolomeu Dias Ümit Burnu’nu geçerek Hint Okyanusu’na açılan yolu bulmuş olur. 1492 yılında Kristof Kolomb’un Yeni Dünya’yı keşfetmesinden sonra çatışan İspanya ve Portekiz egemenlik alanlarını birbirinden ayırmak için Papa VI. Alexander araya girecek ve iki ülke arasında imzalanan 7 Haziran 1494 tarihli Tordesillas Antlaşması ile keşfedilen bölgeler İspanya ile Portekiz arasında paylaştırılacaktır. Buna göre ileride keşfedilecek bölgeler Yeşil Burun Adalarının 370 fersah batısından geçen hayali bir çizgiye göre pay edilmiştir.

Gizlilik

Kolomb’un Hindistan zannederek karaya çıktığı Yeni Dünya ile ilgili kimi iddialar bulunmaktadır. Bu iddialardan birisine göre Kristof Kolomb bir Portekiz ajanıdır ve coğrafi keşiflerde daha geride bulunan İspanya’yı Hindistan rotasından uzakta tutmak için özellikle batıya doğru yola çıkmıştır. Bu iddianın gerçeklik payı sorgulanmakla beraber o dönemde her iki ülke arasında coğrafi keşifler ve haritalar birer devlet sırrı olarak gizlendiği için çok sayıda yanıltıcı bilgi ve belge bulunabilmektedir. Ayrıca özellikle Portekiz yeni keşfettiği yerlere dair bilgilerin yayılmasını engellemek için büyük bir gizlilikle davranmakta ve yanlış bilginin yayılmasını sağlamaktadır. Tarihçiler bu yüzden Portekiz keşifleri arasında olan Brezilya, Afrika kıtasındaki çok sayıdaki yerleşim yerinin ilan edilenin çok öncesinde keşfedildiğini düşünmektedirler. Bu keşiflere Sargasso Denizindeki keşiflerden ötürü Kuzey Amerika kıyılarını da dahil edenler vardır.

İç savaş

Krallık deniz aşırı sömürgelerinde gelişmekteyken Portekiz’de sorunlar yaşamaya başlar. I. Duarte’nin ölümünden sonra başa geçen V. Afonso küçük yaşta olduğu için iktidarı kullanan kral naibi Coimbra dükü Pedro güçlenmekte olan burjuvazinin lehine, asillerin yetkilerini kısmaya çalışır. Aristokrasinin muhalefetinin başında olan Braganza Dükü ise krala yakınlaşarak naibin görevine son vermeye çalışır. İki toplumsal sınıfın çatışması şekline giren çatışma Mayıs 1449’de iç savaş boyutlarına ulaşır. İç savaş, Alfarrobeira Muharebesiyle sona erecek, Pedro ise öldürülecektir. İktidarı sağlamlaştıran Braganza Düklüğü arazilerini o kadar genişletir ki, ülkedeki tüm toprakların üçte biri dükün eline geçer. Pedro’nun naipliğinden sonra dış politikada başarısızlıklar yaşanır. Kastilya ve Aragon ile yapılan Mart 1476 Toro Savaşı kaybedilince 1478 yılında Alcantara Antlaşması imzalanır ve Portekiz’in İspanyol tahtında hak iddialarına son verilmiş olur. Sonra tahta gelen II. João Kastilya ve İngiltere ile iyi ilişkiler sürmeye çalışır ve içinde bulunulan ekonomik iflastan çıkma yolları arar. Feodal asillerin muhalefetini ezerek, topraklarına ve mallarına el koymayı planlar. Bu yönde kanunlar çıkartmak için 1481 yılında Evora’da yargıçlara yetki verir. Aristokrasi buna muhalefete kalkışsa da liderleri Braganza Dükü 1483 yılında vatana ihanetten idam edilince ve 1484 yılında Viseu Dükü bizzat kral tarafından bıçaklanarak öldürülünce aristokrasi dağıtılır ve öne çıkan liderler tasfiye edilir. II. João iktidarını sağlamlaştırır ve kralın yetkilerini mutlaklaştırır. Ondan sonra başa geçen I. Manuel iktidara geldiğinde Hindistan yolunu tek başına keşfetmiş bir imparatorluğa sahiptir.

Portekiz Asya’da

Brezilya’dan Afrika’ya, Hindistan’dan Japonya ve Çin’e kadar çok geniş bir bölgeye yayılan Portekiz sömürgelerinin sadece bir milyon nüfuslu bir ulus ile başa çıkmak beraberinde çok büyük zorluklar getirmişti. Ayrıca en büyük rakip İspanya ile girişilen ölesiye rekabet tüm Portekiz keşiflerinin büyük bir gizlilik içerisinde yapılması sonucunu vermişti. Her koloni ve her ticaret yolunun ayrı ayrı korunması için sahte belgeler, sahte haritalar düzenlenmişti.

Bu dönemdeki gizlilik ve sahte belge düzenlenmesi, günümüzde oldukça doğru olarak tanımlanan kaynakların doğruluğu hakkında soru işaretlerinin oluşmasına yol açmıştır. Bazı tarihçiler Portekizlilerin Brezilya ve Kuzey Amerika kıyılarının varlığını çok önceden bildiğini ve II. João’nın Tordesillas Antlaşmasının imzalanması sırasında Portekiz ile İspanya’nın etki bölgelerini ayıran hayali çizginin olabildiğince batıya kaydırılması için ısrar ettiğini iddia ederler. Portekiz, aynen İspanya’da olduğu gibi önemli kaptanlarına çıkacakları seferler için verilen özel haritaların kaynağı olan isimli Padrão Real ana haritayı Casa da Índia adı verilen yerde saklardı. Ne var ki 1755 yılındaki depremden sonra Lizbon’u neredeyse yutan yangın sırasında çok sayıda önemli belgeyle bunların da yanmış olabileceği düşünülmektedir.

Portekiz keşiflerinin kronolojisi

1147, Maceracıların Yolculuğu: Lizbon şehrinin II. Haçlı Seferi öncesinde Berberilerden alınmasından önce bir grup Müslüman denizci efsanevi adaları aramak için denize açılır ve bir daha onlardan haber alınamaz.
1336, Kanarya Adalarına yapılan ilk sefer.
1412, Prens Gemici Henrique Afrika sahillerinin keşfedilmesi talimatını verir.
1419, João Gonçalves Zarco ve Tristão Vaz Teixeira Porto Santo Adasını keşfeder.
1420, João Gonçalves Zarco, Tristão Vaz Teixeira ve Bartolomeu Perestrelo Madeira Adasını keşfeder. Ada hemen yerleşime açılır.
1427, Diogo de Silves, Azor Adalarını keşfeder. Ada 1431 yılında Gonçalo Velho Cabral tarafından yerleşime açılır.
1434, Gil Eanes, onbeşinci denemede Bojador Burnunu aşarak “Kara Deniz” efsanelerini yerle bir eder.
1434, 32 oklu pusula 12 oklu pusulanın yerini alır.
1444, Dinis Dias Yeşil Burun Adalarına ulaşır.
1446, Alvaro Fernandes, Gine’ye ulaşır.
1458, Luis Cadamosto, tüm Yeşil Burun Adalarını keşfeder.          1460 Prens Gemici enrique ölür. Onun sayesinde yapılan sistematik haritalandırma sayesinde Afrika kıyıları ve Atlantik Okyanusu haritalandırılmaya başlanır.                                                            1471, João de Santarém ve Pedro Escobar ekvatoru geçer. Güney  yarımküre keşfedilir ve denizciler yön bulmak için yeni takımyıldızlar bulurlar. Aynı denizciler São Tome ve Principe Adalarını keşfeder.      1472, João Vaz Corte-Real ve Álvaro Martins Homem Newfoundland’e ulaşır.                                                                    1479, Portekiz ile İspanya arasında imzalanan Alcáçovas Antlaşması'yla Azorlar, Gine, Madeira ve Yeşil Burun Adaları Portekiz’e verilirken, İspanya Kanarya Adalarını alır.                    1482, Diogo Cão Kongo’ya ulaşır ve buraya bir Padrão diker. Kıyıdan 150 km içeriye doğru ilerler.                                                            1482, Diogo Cão, Namibya’nın güneyine ulaşır.                              1487, Afonso de Paiva ve Pero da Covilhã, Lizbon’dan yola çıkarak karadan Rahip John’un efsanevi krallığını aramaya Etiyopya’ya doğru giderler.
1488, Bartolomeu Dias, Portekiz’in 50 yıllık coğrafi keşif ekolünün en önemli keşiflerinden birisini gerçekleştirip Ümit Burnunu aşar ve Hint Okyanusuna girer.
1492, Hint Okyanusu ilk kez keşfedilir.
1494, Portekiz ile İspanya arasında imzalanan Tordesillas antlaşasıla dünya ikiye bölünür. İspanya Azor Adalarının 370 fersah batısından geçen hayali çizginin batısındaki tüm Hristiyan olmayan toprakları alırken, bu çizginin doğusundaki Hristiyan olmayan tüm topraklar Portekiz’in olur.
1495, Bir çiftçi olan João Fernandes ve Pedro Barcelos, Grönland’ı keşfeder. Ayrıca yolculuklarının devamında bir kara parçasını daha keşfederek buraya çiftçi anlamına gelen “Lavrador” ismini verirler. (Günümüzdeki Labrador)
1498, Vasco de Gama, Afrika’nın etrafından dolaşarak ilk kez Hindistan’a ulaşır ve Kalküta’ya ayak basar.
1500, Pedro Álvares Cabral, Hindistan’a gitmek üzere yola çıkmışken Gine açıklarında bir fırtına sonucu yolunu kaybedecek ve Brezilya’ya ulaşacaktır. Burayı bir ada zanneden Cabral Ümit Burnuna doğru seferine devam edip Hindistan’a ulaşır.
1500, Gaspar Corte-Real Newfoundland’e ulaşır.
1500, Diogo Dias, Madagaskar’ı keşfeder.
1502, Vasco de Gama, Hindistan’dan dönerken Seychelles Adalarını keşfeder.
1505, Lourenço de Almeida, Sri Lanka’ya ilk seferi düzenler ve buradaki ilk yerleşimi kurar.
1506, Portekizli kaşif Tristan da Cunha, kendi adıyla anılacak olan adayı keşfetmiş ancak adaya fırtınadan ötürü çıkamamıştır. Ada grubu dünyadaki diğer yerleşim yerlerine en uzak yer olarak bilinmektedir.
1511, Duarte Fernandes, Tayland’a gider.
1513, Jorge Álvares ve Rafael Perestrello ile birlikte Çin’e ilk ticaret gemisi ulaşır.
1517, Portekiz kralı I. Manuel, Fernão Pires de Andrade ve Tomé Pires’i Çin imparatoru ile diplomatik ilişkilerin kurulması için gönderir. Çin’de o dönemde tahtta Ming Hanedanından Zhengde bulunmaktadır.
1520, Manuel ve Diogo Pacheco, Kimberley Avustralya’ya ayak basar.
1522, Cristóvão de Mendonça, Avustralya’yı keşfeder.
1529, Zaragosa Antlaşması, doğu yarıküre İspanya ile Portekiz arasında pay edilir. İki ülkenin etki alanlarını ayıran hayali çizgi Maluku Adalarının 297.5 fersah doğusundan geçer.
1542, Fernão Mendes Pinto, Diogo Zeimoto ve Cristovão Borralho Japonya’ya ulaşır.
1542, Kaliforniya kıyıları João Rodrigues Cabrilho tarafından keşfedilir.
1557, Çin imparatoru, Çin Denizindeki özellikle Wokou olarak bilinen Japon korsanların temizlenmesinde gösterdikleri başarılardan dolayı Portekizlilere ödül olarak Makao’yu verir.

08 Haziran 2022

Timbuktu

Timbuktu Batı Afrika ülkesi Mali'nin şehri. Mali'nin 8 idari bölgesinden biri olan Timbuktu Bölgesi'nin de başkentidir. Timbuktu, dünyanın yeni yedi harikasına aday gösterilmiştir.


Timbuktu, Nijer Nehri'nin ana kanalının 15 km kuzeyinde Büyük Sahra'nın güney kenarında yer almaktadır. Şehir kum tepeleri ile çevrilidir.

Tarih

Timbuktu'da antik kalıntılar, ilk yerleşimin MÖ 5. yüzyılda başladığını göstermektedir. 11. yüzyıla kadar dönemsel bir yerleşim yeri olarak kullanılan Timbuktu, 12. yüzyılda kalıcı bir şehir haline geldi. Büyük Sahra'nın ticaret yollarının Timbuktu üzerinden geçişiyle tuz, altın, fildişi ticareti bölgede gelişti. Şehir, 14. yüzyılın başlarında Mali İmparatorluğu'nun bir parçasıydı. 15. yüzyılda ilk yarısında Tuaregler bir süre için şehrin kontrolünü ele geçirdi. Ardından Songhay İmparatorluğu şehri topraklarına kattı. 16. yüzyılda Fas'lı Saadi Hanedanlığı Timbuktu'yu alarak başkent yaptı. 17. yüzyılda Fas'tan bağımsız bir yönetim kuruldu. Daha sonra Fransızlar'ın hakimiyetiyle 18. yüzyıla kadar önemli bir akademik eğitim ve kültür merkezi olan Timbuktu'nun altın çağı sona erdi. 1960'ta şu anki Mali Cumhuriyeti'nin bir şehri olana kadar geçen süreçte Fransız egemenliğinde kaldı.

1858

Dil

Mali'nin resmi dili Fransızca olmasına rağmen, bugün Timbuktu'da yaşayanların çoğunluğu Songhay dili Koyra Chiini konuşmaktadır. 11. yüzyılda İslam'ın yayılmasıyla bölgeye gelen Arapça akademisyenlerin ve dinin dili olmuştur. Bambara dili, Mali'deki en büyük etnik grup olan Bambara halkı tarafından konuşulsa da, esas olarak ülkenin güneyiyle sınırlıdır.


Eğitim

Timbuktu, özellikle Mali İmparatorluğu ve Askia Muhammed'in egemenliği altında, 13. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar bir dünya merkeziydi. Timbuktu'nun 13. ve 14. yüzyıllardaki gelişmesi, Batı Afrika'dan birçok bilim insanını ve öğrenciyi buraya çekti. 15. ve 16. yüzyıllarda şehir, Kur'an, İslami ilimler, matematik, astronomi, hukuk, farmakoloji, felsefe ve sanat konusunda altın çağına ulaştı. Timbuktu halkı için okuryazarlık ve kitaplar zenginlik, güç ve bereket sembolleriydi. Güçlü bir medrese geleneği olan Timbuktu'da Djinguereber Camii, Sankore Camii ve Sidi Yahya Camii 15. yüzyıldan kalmadır. İslami eğitim Fransızların işgaliyle uzun yıllar baskı altına alınmış olsa da, İslami ilimler eğitimiyle öne çıkan Timbuktu Üniversitesi halen faaliyetine devam etmektedir.


Yazmalar ve Kütüphaneleri

Timbuktu'da asırlar boyunca yüzbinlerce el yazması eser toplanmıştır. Günümüzde 700.000 kadar el yazması kütüphanelerde muhafaza edilmektedir. Şehirde 60 tane özel ve halk kütüphanesi bulunmaktadır.

 

Başlıca kütüphaneler: Ahmed Baba Enstitüsü, Mamma Haidara Kütüphanesi, Fondo Kati, Al-Wangari Kütüphanesi, Mohamed Tahar Kütüphanesi, Maigala Kütüphanesi, Boularaf Koleksiyonu, Al Kounti Koleksiyonları.

Tarım

Şehirde yağmurla beslenen ekinler için yeterli yağış yoktur. Tarım arazileri Nijer Nehri'nden sulanmaktadır. Ana tarımsal ürün pirinçtir ve nehir kıyısında yılın belli zamanlarında oluşan sel havzalarında yetiştirilmektedir. Alınan mahsulun neredeyse tamamı çiftçi ailelerin kendileri tarafından tüketilmektedir.


UNESCO Dünya Mirası

Aralık 1988'de UNESCO Dünya Mirası Komitesi (WHC) Timbuktu'nun tarihi merkezinin bazı bölümlerini Dünya Mirası Listesine aldı.

Listeye giriş kriterleri şöyle belirlendi:

Kriter II: Timbuktu'nun kutsal yerleri Afrika'daki erken İslamlaşma için hayati öneme sahipti.

Kriter IV: Timbuktu'nun camileri Songhay İmparatorluğu döneminde kültürel ve akademik bir altın çağ gösterir.

Kriter V: Halen çoğunlukla orijinal olan camilerin inşası geleneksel yapı tekniklerinin kullanımını göstermektedir.

Kum ve çamurdan geleneksel bir mimariyle inşa edilen tarihi yapılar süren kuraklık ve çöl fırtınaları sebebiyle günümüzde yıkılma riski taşımaktadır. Ayrıca bölgede bir dönem yaşanan iç savaş sonucu, UNESCO 2012'de Timbuktu'yu Tehlike Altındaki Dünya Mirası olarak duyurmuştur.

Yeni Yedi Harika adaylığı

Dünyanın Yeni Yedi Harikası, İsviçre'de bir organizasyon tarafından Dünyanın Yedi Harikası'na alternatif olarak başlatılmış ve dünya genelinde insanların oylamaları sonucu 2007 yılında belirlenmiştir. Timbuktu şehri, harikalara aday gösterilmiş ve son 28 finalistinden birisi olmuştur.

16 Mayıs 2022

Henüz gençken görmeniz gereken 10 yer

Yerel kültürler, ekstrem aktiviteler ve sosyal medyada gördüğümüz o muhteşem manzaralar... Yeni nesil, sıradan tatiller yerine ömür boyu unutamayacakları seyahat deneyimlerini tercih ediyor. Peki, henüz gençken görülmesi gereken 10 destinasyonun hangileri olduğunu merak ediyor musunuz?

Machu Picchu, Peru

image

Dünyanın Yeni Yedi Harikası’ndan Machu Picchu Antik Kenti, Titicaca gölündeki yüzen adaları ve Amazon ormanları ile Güney Amerika ülkesi Peru’da bulunuyor. İnkaların yıllar sonra keşfedilen bu kayıp şehrine otobüsle ya da dört gün süren bir trekking sonrasında ulaşabilirsiniz. Tepeden göreceğiniz büyüleyici manzara, emin olun çektiğiniz uzun yolculuğu unutturacak!

Büyük Set Resifi, Avustralya

image

Dünyanın en büyük ve en eski resif sistemi olan Büyük Set Resifi, birbirinden ayrı 2,900 resif ve 900 adadan oluşuyor. Baş döndürücü çeşitlilikte deniz canlıları, yunuslar, tropik balıklar, mercanlar, deniz kaplumbağaları ve dev istiridyeler arasında dalış yapmak ömür boyu unutamayacağınız bir deneyim olacak.

Blue Lagoon, İzlanda

image

Muhteşem doğasından kaplıcalarına, karla kaplı dağlardan büyüleyici şelalelere doğanın cömert davrandığı bir ülke İzlanda. Kendinizi peri masallarında gibi hissedeceğiniz kasabaları ziyaret ettikten sonra günün yorgunluğunu Blue Lagoon'da atabilirsiniz. Eğer şanslı bir gününüzdeyseniz, turistlerin her yıl görmek için bölgeye akın ettikleri Kuzey Işıklarına bile denk gelebilirsiniz!

Giza Piramitleri, Mısır

image

Yıllardır gizemini koruyan görkemli Giza Piramitleri yediden yetmişe herkesin ölmeden önce yapılacaklar listesinde yer alıyor. Kahire'de yer alan dünyanın en ünlü piramit grubu, aynı zamanda Dünyanın Eski Yedi Harikası listesinde yer alıyor. 4,600 yıllık geçmişin kapılarını aralarken, heyecanınıza engel olamayacaksınız.

Büyük Göç, Tanzanya

image

Birçok ülkede safari yapabilirsiniz ancak yılın belli dönemlerinde gerçekleşen ve dünyanın en büyük görsel şölenlerinden biri olan Büyük Göç'e her yerde şahit olamazsınız. Tanzanya'da yer alan Ngorongoro Koruma Bölgesi ve Serengeti Ulusal Parkı’nda şahit olabileceğiniz bu muhteşem doğa olayı, uzun yıllar hafızanızdan çıkmayacak.

Gansbaai, Güney Afrika

image

Televizyonda izlediğiniz korkutucu köpekbalıklarını bir metreden az bir mesafeden görmek ister misiniz? Köpekbalığı popülasyonunun en yoğun olduğu bölgelerden Güney Afrika'nın Gansbaai kentinde kafes dalışı yaparak bu muhteşem deneyimi yaşayabilirsiniz. Okyanusun ortasında bir kafesin içindeyken etrafınızda dönen bu muhteşem canlıları izlemek adrenalin seviyenizi doruklara çıkaracak.

Angkor Wat, Kamboçya

image

Kamboçya’nın Siem Reap şehrinde yer alan gizemli tapınak Angkor Wat’ın yapımı 8. yüzyıla dayanıyor. Dünyanın ‘Sekizinci Harikası’ olarak da kabul edilen yapı, mimarisinden tasvirlerine, tarihinden gizemli hikayelerine büyüleyici bir yer. Seyahat edecek olanlar için tavsiyemiz bölgeyi gün doğumunda ziyaret etmeleri.

Tac Mahal, Hindistan

image

Dünya üzerinde bugüne kadar yapılmış olan en etkileyici yapılardan biri olan Tac Mahal, Şah Cihan tarafından Eşi Mümtaz Mahal için yaptırılmış. Hem mimarisi hem de hikayesinin etkileyiciliği sebebiyle birçok kez Dünyanın Yedi Harikası listesine girmiş olan yapıyı ziyaret ettiğinizde romantik geçmişinin de etkisiyle büyüleneceksiniz.

Himalayalar, Nepal

image

Dünyanın en mistik ülkelerinden biri olan Nepal, spiritüelliği kadar doğası ile de ziyaretçilerini büyülüyor. Doğa ve macera tutkunu gezginlerin listelerinde en üst sıralarda yer alan rotalardan biri olan Himalayalar’da, trekking yaparak ruhunuzu dinlendirmenizi öneriyoruz. Çünkü her adımda göreceğiniz muhteşem manzaralara bakarken zamanın içinde kaybolduğunuzu hissedeceksiniz.

Kyoto, Japonya

image

Muhteşem görsellikteki bahçeleri, doğası ve tapınakları ile Kyoto aklınızı başınızdan alacak. Bozulmamış kültürü ile Japon geleneklerini yakından tanıma imkanı sağlayan şehir, aynı zamanda ülkenin en önemli kültürel merkezlerinden biri. Gece hayatından mutfağına pek çok yeni keşif yapabileceğiniz şehirde ‘Bir Geyşanın Anıları’ filminde de görülen Fushimi İnari tapınağını ziyaret etmeyi unutmayın!

05 Mayıs 2022

Cinco de Mayo

Cinco de Mayo (İspanyolca: 5 Mayıs); Meksika'da, 1862'de III. Napolyon komutasındaki Fransız ordularına karşı elde edilen zaferin kutlandığı bayram. ABD ve Meksika'da kutlanır, Meksika'nın Puebla eyaleti kutlamaların merkezini oluşturmaktadır ve bu eyalette bayram El Día de la Batalla de Puebla (Türkçe: Puebla Muharebesi Günü) olarak adlandırılır. General Ignacio Zaragoza Seguín komutasındaki Meksika ordusunun 5 Mayıs 1862'de, Puebla Muharebesi'nde Fransa işgal kuvvetlerine karşı kazandığı galibiyete atfedilmiştir. 

Tarihçe


1861'de Meksika, yabancı ülkelere olan borçları için moratoryum (borç erteleme) ilan edince İngiliz, İspanyol ve Fransız orduları tarafından işgal edildi. Nisan 1862'ye gelindiğinde İngiliz ve İspanyol orduları geri çekilmişti ancak Fransa, zengin toprak sahiplerinin desteğini alarak, Avusturyalı Maximilian yönetiminde bir monarşi kurmaya ve Kuzey Amerika'da Amerika Birleşik Devletleri etkisini azaltmaya çalıştı. 5 Mayıs 1862 günü yeterince askerî donanımı olmayan mestizo (İspanyol-Kızılderili) ve Zapotec orduları Mexico City'nin güneyinde gerçekleşen Puebla Muharebesi'nde Fransız ordularını yendi. Yaklaşık 1000 Fransız askeri öldürüldü. Savaşın devam etmesine ve Fransızların tamamen geri püskürtülmesi 5 sene sürmesine rağmen Puebla Meksika'nın yabancı güçlerin baskısına direnişinde bir sembol hâline geldi. Kent sonradan Puebla de Zaragoza olarak adlandırıldı. Muharebe sahası günümüzde millî parktır.

Kutlamalar

Bugün Meksika'da özellikle Puebla'da geçitler ve konuşmalarla kutlanır. Bazı şehirlerde Puebla Muharebesi canlandırılır. Cinco de Mayo Amerika Birleşik Devletleri'nin yoğun Meksikalı nüfusuna sahip bölgelerinde de (özellikle güneybatıda) festivallerle kutlanır. Amerika Birleşik Devletleri'ndeki kutlamalar genellikle tüm haftaya yayılır. Yemek, içki, müzik ve dans bu kutlamaların vazgeçilmez öğeleridir.

23 Mart 2022

Dünya kültürünü şekillendiren 5 ülke

 

Askeri, siyasi veya ekonomik gücüyle değil, kültürüyle dünyayı en fazla etkileyen beş ülke…

Ülkelerin küresel çaptaki etkisi genellikle askeri, siyasi veya ekonomik güçleriyle ölçülür. Ama bazı ülkeler kültürleri, yemekleri, moda ve eğlence dünyaları ile iz bırakmıştır.

ABD'de yapılan bir araştırmada (US News & World Report), prestij, mutluluk, modernlik, her anlamda modaya uygunluk ve eğlence dünyasında önemli yer tutma gibi faktörler göz önüne alınarak dünyayı en fazla etkileyen ülkelerin listesi yapıldı.

İlk 10'daki ülkelerin çoğu Avrupa'da yer alırken, Japonya (modernlik ve prestij bakımından), Brezilya (mutluluk ve eğlence kültürü) ve ABD (modern ve kültürel etki sahibi) de üst sıraları tuttu.

İşte ilk beşe giren ülkeler…

İtalya

Valentino, Armani, Versace ve Gucci gibi markalarıyla ünlü İtalya, 'modaya uygunluk' ve 'revaçta olma' bakımından tam puan aldı.

İtalyanların görünümlerine dikkat ettiği biliniyor. Ama detaya dikkat özelliği sadece moda alanında değil, yemekten mobilyaya kadar birçok alan için geçerli.

Yemekte İtalyan etkisini tam olarak hissetmek için Roma'ya gidilmesi tavsiye ediliyor. Dışarıda yemek burada çok yaygın olduğu gibi, hem geleneksel mutfağı hem de modern yemek çeşitlerini bulmak mümkün.

Fransa

Paris'teki zafer anıtı ve kafeler

'Modernlik', 'prestij' ve 'modayı takip etme' bakımından yüksek puan alan Fransa'nın kültürel etkisi de dünya çapında hissediliyor.

Örneğin, Paris'te yaşayan ve Been Around the Globe adlı blog sitesinde seyahatleriyle ilgili yazılar yazan Roobens Fils bu konuda şunları söylüyor: "Çok uzaklardaki insanlar bile Fransız mutfağı, sanatı ve modasından hoşlanıyor ve ilham alıyor. İran'a gittiğimde Moliere'i sevdiğini söyleyen insanlarla karşılaşmak beni çok şaşırttı. İran'da Moliere'i tanıyorlar yani!"

Fransız kültürünü ilk elden tecrübe edecek en iyi yer Paris olsa da, Bordeaux, Lyon ve Toulouse da çok iyi ve daha küçük çaplı alternatif şehirler olarak görülüyor.

Bordeaux iyi şaraplarıyla ünlü. Ayrıca Paris dışında çok sayıda tarihi binaya sahip bir şehir. Fransa'nın en kalabalık üçüncü kenti olan Lyon ise geleneksel Fransız mutfağı ve üç yıldızlı Michelin restoranlarıyla biliniyor.

2000 yıllık Toulouse şehri terakota mimarisi ile ünlü

2000 yılı aşkın tarihi ile güneydeki Toulouse şehri terakota mimarisi ile ünlüdür.

Fransızlar ulus olarak kimlikleri ve dilleri ile de gurur duyarlar. Çoğu Fransız, kendi ülkesinde, bildiği halde İngilizce veya başka bir yabancı dil konuşmayı tercih etmez. "Fransa'da yaşamaya gelen biri oraya uyum sağlamak zorundadır, çünkü Fransızlar size uymak için çaba göstermez" diyor Fils.

ABD

ABD 'modernlik' ve 'eğlence dünyasında etkili olma' kategorilerinde yüksek puan aldı. Amerikan filmleri, müzikleri, televizyon programları dünya çapında izleniyor. Ülkenin teknoloji sektörü Facebook, Twitter, Google, Amazon gibi şirketleriyle milyarlarca insanın hayatına girmiş durumda.

Bu Amerikan kimliği, her şeyin mümkün olabileceği üzerine kurulu 'Amerikan Rüyası'na dayanıyor.

Ülkenin en büyük şehri olan ve "hiç uyumayan şehir" olarak bilinen New York City, Amerikan değerlerini en iyi ifade eden şehirdir. Frank Sinatra bir zamanlar burası için "Orada başarırsam her yerde başarırım" demişti.

Ülkenin diğer kıyısında Los Angeles'ta ise Hollywood eğlence ürünleri ile ABD'nin yanı sıra tüm dünyanın kültürünü şekillendiriyor.

Ancak bu iki kıyı arasında değişken coğrafyası ve 300 milyon nüfusu ile ABD farklı etnisite ve kültürleri barındırıyor. Şehirlerin de birbirinden farklı ruhları var. Miami Chicago gibi değil örneğin.

İspanya

Bir zamanlar dünyanın en büyük imparatorluklarından biri olan İspanya, Güney Amerika'dan Güneydoğu Asya'ya birçok bölgede kalıcı izler bırakmıştır. Çincenin ardından İspanyolca dünyada en fazla konuşulan ikinci dildir.

A World to Travel adlı sitede seyahat blogları yazan Galiçyalı Inma Gregorio, "Gittiğim her yerde, İspanyolca dilinden dinine, mutfağından festivallerine kadar birçok şey buluyorum ülkeme ait" diyor.

Yemeye önem verilen İspanya'nın tapas kültürü de dünyaya yayılmış durumda. Yemek sosyalleşme ve paylaşma aracı olarak da görülüyor.


İspanya'nın tapas kültürü dünya çapında yayıldı.

Çoğu kişi İspanya'da insanların yaşamak için çalıştığını ve hayata karşı rahat bir tutum takındığını söylüyor.

İngiltere

'Prestij sahibi olma' kategorisinde İngiltere üst sıralarda yer alıyor. İngiltere'de yaşayanlar güçlü bir çalışma etiği, değişime açık olma ve yeni buluşlar üretme özellikleriyle övünüyor. Dünyanın en iyi üniversitelerinin bir kısmı İngiltere'de bulunuyor.


İngilizce dili, etkisi ve yaygınlığının yanı sıra, diğer dillerden ödünç alma esnekliği ile biliniyor. Çok sayıda insan dışarıdan gelerek bu ülkede yeni bir hayat kurabiliyor.

Ancak İngilizlerin her zaman söyledikleri şeyi kast etmediklerini akılda tutmak gerekir. Tam olarak ne denmek istendiğini anlamak için dildeki nüansları bilmek ve vücut dilini gözlemek gerekir.

Dünyanın önemli finans ve iş merkezlerinden biri olan Londra'ya çalışmak için diğer ülkelerden gelen çok sayıda insan var. Müze, tiyatro ve konser salonlarının bolluğu ile kültür dünyasını çok yakından takip etmek, sürekli yapacak bir şey bulmak mümkündür bu şehirde.

Edinburgh dünyanın en büyük sanat festivaline ev sahipliği yapıyor.

Ayrıca Londra kültür merkezi olarak tek seçenek de değil. Edinburgh dünyanın en büyük sanat festivaline ev sahipliği yaparken Birmingham da kültür dünyasında önemli bir yer edinme yolunda.


18 Şubat 2022

Nemrut: Kralların ve tanrıların taşlaştığı yer

Türkiye'nin güneydoğusunda tanrıların ve kralların dev heykellerini barındıran ve UNESCO'nun dünya mirası listesinde yer alan Nemrut Dağı'nı ne kadar tanıyoruz?

Sessiz bekçiler

Burası tanrıların, kralların ve bazı yaratıkların dev heykellerinin insana tepeden baktığı bir mezar. Milattan Önce 1. Yüzyılda günümüz Adıyaman sınırları içinde Kral 1. Antiochus Kommagene Krallığı'nın lideriydi. MÖ 34 yılında öldüğünde Nemrut Dağı'nın Fırat Nehri'ne bakan rüzgarlı tepesinde taş yığınlarının içine gömüldü.

Tanrılar arasında uyumak

Ölmeden önce bıraktığı yazılara göre, Antiochus yüksek ve ıssız bir yere gömülmek istiyordu. Kendi tapınağını inşa edip tanrıların yanına gömülerek bunu başardı da. Bugün Nemrut Dağı'nın batı yüzünde taştan yapılma bu dev heykellerin sadece yıkıntıları ve başları görülüyor.

Cennet manzarası

Dağın zirvesine çıkan dolambaçlı yoldan tırmanırken Torosları da içeren muhteşem manzarayı izliyorsunuz. Nemrut kalıntılarına Adıyaman ve Malatya'dan ulaşılabilir.

Doğu ve batının karması

Nemrut Dağı'nın doğu yakasında tanrıların taştan gövdelerini yıkılmış kafaları önlerine sıralanmış halde görürsünüz. Buradaki heykeller, Kommagene krallığını çevreleyen farklı kültürlerin ve dinlerin bir sentezi gibidir. Pers ve Zerdüşti figürler Yunan tanrılarıyla karışmıştır.

İki imparatorluk arasında

Kral Antiochus heykelinin kafası da gövdesinin önünde dursa da hala heybetli görünüyor. Yanında bir kartal ve krallığının koruyucu tanrısı Kommagene heykeli bulunuyor. Kommagene Büyük İskender'in imparatorluğunun parçalanması üzerine ortaya çıkan birçok krallıktan biri. Güneydoğu Anadolu'daki bu krallık, batısında Roma ile doğusunda Part krallığı arasubda sıkışıp kalmış.

Çakıl taşlarından anıt

Dağın tepesinde Antiochus için yapılan ve tümülüs olarak da bilinen piramit mezar 50 metre yüksekliğinde. Bu yükselti çakıl taşları yığılarak oluşturulmuş. Antiochus, annesi tarafından Yunan, babası tarafından ise Pers krallığıyla bağlantılıydı.

Keşfedilmemiş mezar

Antiochus öldükten 106 yıl sonra 72 yılında Romalılar Kommagene krallığını ilhak etti. Dağın tepesindeki anıt mezarı 1881'de Alman arazi mühendisleri keşfedinceye kadar bilinmiyordu. Kralın mezarı henüz bulunmuş değil. Fakat araştırmacılar bugünkü gelişkin teknolojiye rağmen tümülüse zarar vermekten korkuyor.

Antiochus'a dua

Mezarın doğu yakasında bir aslan heykeli gözetmektedir bölgeyi. İnsanlar burada tanrıların huzurunda ateş yakıp ziyafetler hazırlayarak onları mutlu etmeye çalışırdı.

Antiochus kendi heykelini Zeus gibi tanrıların heykellerinin yanına yaptırarak onlara tapınan insanların duasını almayı da amaçlamıştır.

Fırat'ın kaynağı

Buradan Fırat Nehri de görülür uzaktan. Türkiye'de başlayan nehir Suriye ve Irak topraklarından geçer, burada Dicle Nehri ile birleşerek Basra Körfezi'ne dökülür. Nemrut ayrıca Doğu Anadolu'da aktif olan bir fay hattına yakındır. Kalıntıların bir depremde zarar görmesinden endişe duyan UNESCO bölgeyi gözetim altında tutuyor.

Dağlara üstten bakmak

Nemrut Dağı'nın yüksekliği 2134 metre. Araştırmalar heykellerin ay takvimine göre belli bir düzen içinde sıralandığını ortaya koydu. Nemrut'un zirvesi sadece olağanüstü heykelleri görmek için değil, muhteşem manzarayı ve gün batımını izlemek için de gidilmesi gereken bir yer.


10 Şubat 2022

Tarihteki en ilginç 'kutsal emanetler'

 

Dinler her zaman kendileri için önem taşıyan insanların kalıntılarını kutsal emanet saymıştır. Fakat Einstein'ın gözlerinden Napolyon'un penisine kadar ilginç seküler emanetler de var.

Ölümden sonra yaşam konusundaki düşünceniz ne olursa olsun, öldükten sonra bedeninizin bir kısmının internette satışa çıkarılmasını istemezsiniz muhtemelen. 

Kısa bir süre önce bir müzayede sitesindeki listede Katolik bir azizin kemik kalıntılarına rastlanması üzerine şikayette bulunulmuş ve öldükten sonra fiziksel kalıntıların kutsal sayılması sorunu yeniden gündeme gelmişti.

Saygın insanların kalıntılarının ticaretini yapmak yeni bir şey değil. Yüzyıllar boyunca bu tür kalıntıları görmek, dokunmak ya da huzurunda dua etmek adına ziyaretlere gidilmiştir. 

Bugün de Buda'nın dişinin Sri Lanka'da bir tapınakta, Muhammed Peygamber'in sakalının İstanbul'da Topkapı Sarayı'nda, İsa'nın göbek bağının Roma'da bir bazilikada saklandığına inanılıyor ve çok sayıda insan bunları görmeye gidiyor.

Bunların yanı sıra bir de dinle ilgisi olmayan insanların kalıntılarına ilgi gösterenler var. İşte bu tarihi figürlerden beşinin kalıntıları…

Galileo'nun parmağı

İtalya, Haziran 2010'da kültürel tarihin en ilginç buluşmalarından birine tanık oldu. Rönesans dönemi gökbilimcilerinden Galileo Galilei'nin baş parmağı ve orta parmağı, Floransa Bilim Tarihi Müzesi tarafından satın alınarak müzede sergilenmekte olan dişinin ve parmağının yanına yerleştirildi. 

1737'de Galielo'nun cesedi bir mezardan bir başkasına taşınırken düşen parmakları, dişi ve omuru, dâhinin tılsımını taşımak isteyenler tarafından çalınmıştı.

Galileo'nun bu kalıntıları, icadı olan teleskobun yanında sergileniyor. Gökyüzü hakkında kendisinden önceki alimlerden çok daha fazla bilgi edinen Galileo'nun müzedeki bu kalıntıları dünyanın birçok yerinden ziyaretçi çekiyor. 

Napolyon'un penisi

Bu tür kalıntılara sadece halka açık müzelerde rastlanmıyor. Bazıları özel şahıslarca saklanıyor. Napolyon Bonaparte'ın penisi de bunlardan biri. Fransız komutanın 1821'de St Helena adasında ölümünden sonra otopsi sırasında bir İngiliz cerrah tarafından penisinin kesildiği iddia ediliyor. İngiltere Waterloo Savaşı'nda Fransa'yı yenilgiye uğratınca 1815'te Bonaparte'ı adaya sürgüne göndermişti.

Napolyon'un kesildiği söylenen penisi kuşaktan kuşağa geçti. 19. yüzyılda bir İtalyan rahibin, 20. yüzyılda Londralı bir kitapçının, 1969'da ise 2900 dolara satın alan Amerikalı bir üroloğun eline geçtiği ve 2007'de ölünceye kadar yatağının altındaki bir bavulda sakladığı söyleniyor. 

Bu kişinin tarihsel önemi olan kişilere ait nesneleri içeren koleksiyonu (Nazi lider Hermann Göring'in intihar ederken kullandığı siyanür kapsülünün de bunlar arasında olduğu söyleniyor) Haziran 2016'da müzayede ile Arjantinli bir koleksiyoncuya satıldı. 

Einstein'ın gözleri

Ünlü Alman fizikçi Albert Einstein'ın gözleri 1955'te ölümünün ardından bedeninden ayrılmıştı. Şimdi New York'ta özel bir kiralık kasada saklandığı tahmin ediliyor. 
Einstein'in beyni incelenmek üzere çıkarılırken gözleri de çıkarılmış ve saklaması için ünlü fizikçinin göz doktoru Henry Abrams'a verilmişti. Abrams 2009'da öldü. Einstein'ın gözlerinin müzayedede satılmak üzere listeye alınması bekleniyor.

Edison'un 'son nefesi'

Michigan'daki Henry Ford Müzesi'nde ise muhafaza edilemeyecek olan bir şeyi saklama sevdasının en iyi örneklerinden biri sergileniyor. Burada, ağzı mantar tıpayla kapalı bir deney tüpünde, Amerikalı mucit Thomas Edison'un son nefesinin olduğu iddia ediliyor. 
Gramofonun öncülü ve elektrik ampulü gibi icatları olan Edison 1931'de New Jersey'de öldüğünde, doktoru son nefesini içeriyor diye odasındaki bir açık ampulü kapatarak saklamıştı. Oğlu Charles ise bu tüpü saklaması için Edison'un ortağı otomobil devi Ford'a vermişti.

Panço Villa'nın tetik parmağı

Ünlülere ait bir eşyayı muhafaza etme tutkusu bazen sahteliklere başvurulmasına da neden oluyor. 2011'de böyle sorunlu bir şey Texas'taki El Paso'da ortaya çıktı. Bir tefeci dükkanı (Dave's Pawn Shop), Meksikalı devrimci Panço Villa'nın tetik parmağına sahip olduğu iddiasıyla reklamını yapıyordu. 
Yaşarken Villa'yı yakalamak kolay olmamıştı. Ölümünde de bedenini tümüyle ele geçirmek mümkün olmadı. Birçok kişi, 1923'te pusuya düşürülerek öldürülen Villa'nın 1926'da açılan mezarından çıkarılan ve kurşun delikleriyle dolu kafatasının kendilerinde olduğunu iddia ediyor.
Bir insanı bir başkasının fiziksel bir parçasını yadigâr olarak saklamaya iten şey nedir, anlaması zor. Belki bu parçalar hayat dalgasını ileten kanallar olarak görülüyor. Belki de ölümü uzak tutacak bir totem olarak tutulmak isteniyorlar. 
Einstein'in göz doktoru 1994'te verdiği bir röportajda şöyle demişti: "Onun gözlerine sahip olmak Einstein'ın hayatının sona ermediği anlamına geliyor. Bir parçası hâlâ bende.

Türkiye Şehirleri Türkiye Coğrafyası Dünya Şehirleri Dünya Coğrafyası Ülkeler



  • Blog Yazıları


    Email
    KISA KISA
    X



    Folower Button

    Takipçiler

    Company Info | Contact Us | Privacy policy | Term of use | Widget | Advertise with Us | Site map
    Copyright © 2020. merhancag . All Rights Reserved.

    Bilgi Mesajı

    Duvarı Aşamıyorsan Kapı Aç

    Kıssadan hisse Kısa Kısa'da sizi bekliyor...

    facebook sayfamızı takip edebilirsiniz!